On yıl önce eşim Amy ile evlenmiştim. Nişanımızı taçlandırmak için ona bir prenses kesim, gümüş halkalı safir bir yüzük hediye ettim. Bu şey, safir türünün en nadide parçalarındandı ve paha biçilemezdi. Amy, minnetardı ve sonsuza dek yüzüğü parmağından çıkarmayacağına söz verdi. Hatta halkanın parmağını sıktığına ve istese de çıkaramayacağına dair şakalar yapıyordu. Buna rağmen, birkaç yıl sonra Amy yüzüğü kaybetti. Ondan sonra onunla ilgili bir şeyler değişti. Neredeyse bir gecede Amy'nin kalbi kötülük ve kibirle doldu, zalimleşti. Bir zamanlar kibar konuşan, yumuşak eşim artık bize acı çektiriyordu. Bu davranış, çocuklarımıza karşı da aynı şekildeydi. Onların en ufak hatasında çığlık atıyor ve küfürbazlaşıyordu. Amy, bundan hastalık derecesinde zevk alıyor gibiydi. Birinin kendi kocasına ve kendi çocuklarına nasıl böyle davranabileceği beni şaşırttı. Bu aşık olduğum kadın değildi. Sonunda boşanma davası açtım. Çocuklarımın bir zamanlar sevdiğim kadından olmasına rağmen, onlara karşı yapılan bu istismarın bir saniye daha sürmesine izin vermeyecektim. Amy, tek bir itirazda bulunmak için mücadele vermedi. Eşyalarını topladı ve davanın tamamlandığı anda kayboldu. Eşyalarımı eski evimden toplarken, ilgimi çeken bir şey oldu. Kulübenin arkasında, birkaç kasanın arkasında gizlenmiş olan, daha önce fark etmediğim çelik bir kutu vardı. Garipti. Amy'nin kendisi için çelik bir kutuya -özellikle bu denli büyük olanına- neden ihtiyaç duyduğunu merak ettim. Yaklaştım ve kapağı kaldırdım. Kulubeyi aniden berbat bir koku doldurdu. Kutunun içinde bir kadın iskeleti vardı, hemen hemen çürümüştü. Ceset uzun zamandır tanınmıyordu ve sol elindeki bir istisna haricinde bütün giyiminden arınmıştı. Parçalanan bir parmağın etrafında sarılı olan, gümüş halkalı, prenses kesim bir safir halka...
top of page

bottom of page